11 Nisan 2009 Cumartesi

Cumar-me-tesi

Efem kendimin üstüne fazla gidiyorum ben, onu anladım. Nedenini bilemiyeceğim ama bugün bin atlı akınlarda çocuklar gibi şencesine, kendimi yollara vurdum. Annanemim kendi ailesinin şu anki en büyüğü olması dolayısı ve vesilesi ile, onların sülalsenin toplanma merkezi O. Benim ev de 1+1 olduğundan, başka mecralarda toplanmak farz oluyor haliyle. Bu bakımdan şehirin bana göre kuş uçuşu 8,44* km uzaklıktaki küçük teyzemlerin seçilmesi, çok da takıntı yaratacak bir durum değildi ve hala değil. Ancak benim o yolu yürüyerek ve kuş olmamdan kaynaklanan sorunlar yüzünden yaklaşık 2 km* daha katarak gitmemden ötürü biraz zor oldu, haliyle. Ne zorun var sayın arkadaşım, diye lise son talbelerinin saçlarını uzatır ve takmaz tavırlarını, onları titretip kendine getirme heveslisi; 12 eylül rejimi kalıntısı müdür muavinleri gibi çıkışacaksın bana, biliyorum, ama göbek yapıyorsun tezlerini en azından amelde çürütmeliydim.Hem yolum yürümek için uygun bir parkurdu, hem de havanın iyi olması dolayısı ile pek bir keyif aldım, bu sırtımı terden ıslatan uzun yolculuk sonucunda. 2 saatimi aldı ama değdi. Gittiğim mecra şehrin bir yanından öbür yanı idi, bilenler için şöyle diyeyim; Setbaşı'ndan Fatih Sultan Mehmet Bulvarına yürüdüm. Ama bu iki yer birbirlerinden semt olarak bütünleşik değil; ayrılar, yani demem o ki, aralarında yollar, yol ayrımları, göbekler, yeşil alanlar, parklar, ırmaklar olan iki yerleşim birimleri. Ha bana şunu da kanıtladı, Bursa bir dağ kenti olmasından değil hem çok sulak olmasından ve elverişli konumu dolayısı ile yeşil bir yer. Aklıma da, acaba bu kent zamanında başkentlik yapmasa ve sanayiinin Türkiye'deki iki adresinden biri olmasa, kimbilir daha ne kadar yeşil olurdu, şüphesi takılmadı değil, ama kısmet diyelim.

Her neyse, giderken, elim boş gitmemeyi artık bir düstur olarak edinmemden kaynaklanan nedenlerle ve bu sefer farklı olsun mantığı ile, Durak Muhallebicisi'nden tavuk göğsü aldım gittim. Tam bir kiloymuş tabağı, 30 kaat bayıldık, ama bu sefer her defada götürdüğüm baklavadan gına getirdiğimi düşünüyordum, o isabet oldu. Her seferinde, oğlum eli boş gelsene laflarını duyan bendeniz, yine aldırış etmedi, eylemleri daha da sürecek gibi gözükmekte bana.... Yemekte çorba, kuru fasülye ve pilav vardı. Aslında severim ben bu yemekleri ancak, biraz tuzsuz ve baharatsız olması, öylesine yenen bir yemek kıldı damağıma. Asıl yemek sonrası başlıyordu herşey, çünkü büyük teyzemin torunu henüz ana sınıfındaydı ama bana bileniyordu, hakeza her seferinde beni çok sevmesi nedeniyle tepeme tırmanıyor ve rahatsız ediyordu. Geçmişte güreşek onu yıldırabileceğimi sanmak ise benim için kötü sona atılmış yanlış bir adım olmuştu sadece, çünkü O'nun şsteği de tam olarak buydu ve tabii bu akşam da aynı öğünü benden bekliyordu. Ben ise sıkkın ve yol durumu bakımından yorgunken, bu durumu kabul edilemez buluyordum. Babasının laflarına da aldırış etmemesi, biraz tek çocukluk biraz da teyzemin Bursa'daki tek torunu olması bakımından, biraz şımarık yaramaz kontenjanında kendine yer buluyordu. Ben de bu duruma zeki bir çözüm buldum bu akşam, O'na, 10 dakika uslu durursa onunla doyasıya güreşeceğimi söyledim. Haliyle başladı beklemeye ama o 10 dakika1 saat sürdü. 1 saat sonra zaten konuk olduğumuz yere de ters yönde oturan babası(teyzemin oğlu) ve yengemin kalkmak istemesi ve yanımda dedem ve annaemin olması ile onların bizi araba ile hem onların evlerine hem de teyzemlerin evlerine ters tarafta kalan evimize bırakacak olmaları yüzünden onlarla ayaklanıp, ertesi buluşmaya 2 gülleş(dili dönmediğinden güreşi böyle telafuz ediyor, köftehor) sözünü verdim ve yırtmış oldum. Dilerim unutur.

Derken bak, başındayım bilgisayarın ve bıkkın kendimi yine sana taşımış, yine sana dökmüşüm, ey hikmet-i malum blog. Laf aramızda, gündüz daha sıkılmış ve kendimi yoksul hissediyordum, hem yorgun hem de 30 kaat daha maddi olarak yoksul olmama rağmen şu an daha iyiyim. Sorun hem benim hem de sorunu eden benim; kendime çok çekişiyorum. Yüzmekten keyif aldığım, içimde yılların dışarı ayağı olmamasından tuzlanmış ve denize dönüşmüş suların, arada bir de kabarmasından hemen muzdarip oluyorum. Halbuki kaptanlık fırtınalı havada maharet ve ben kendimle çelişmekten bir yerde vazgeçmeliyim artık. Ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü, kolaycılığı bana yakışmaz, 26 yıl boyu arayış peşinde koşturmamış gibi hala aynı teraneler ile kendime pulsuz dilekçe yazıp akibetine bakmamam lazım. Biraz doymak lazım, olmadı açlıkla sefil etmeden vezir etmeli bünyeyi. Mesela, bulunduğum kente yavaş yavaş ısınıyorum ve ben buraya atanınca çok üzülmüştüm. Nesnenin nasıl göründüğü ona nerden baktığımızla da alakalı ya, benim sorunum farklı yerlerden bakıp, farklı sonuçlar alacağımıza ilk denememde yaşadığım inançsızlık ve son tahlilde yaşadığım tutarsızlık ile alakalı sanırsam. Çok yalnızım, çok üzgünüm, çok şöyleyim diye diye, her haltı sorun etmeden, hayatın akışına bırakmam lazım kendimi. Her nasılsa herşey kendi kendine yer ediyor.
























* Sallama değil, google earth'in yalancısıyım.

Hiç yorum yok: