15 Ocak 2009 Perşembe

Uyurgezer itfaiyeci

Uykusuzum ama ne uykusuzluk. Gün içerisinde beni bırakmayan ama gece terk eden bir halet-i ruhiye adeta. Ne mi oluyor, peki, şu efendim: Dikkatsizlik... İşimin gereği gereken dikkat unsuru benden adeta çalınıyor, alınıyor hatta... Allah'tan durgunluk var, eğer yoğun bir tempo var olsa, nasıl hatalar yapacağımı kestiremiyorum... Herşeyde bir hayır var ya, belki küresel krizin böyle zıttırık bir hayrı dokundu, bendenize.

Bir dertten kurtuldum bu fasılada. Çok şikayet eden mızmız çocuklar gibi oluyorum bu salak saçma sorunları dillendirirken, bunu biliyorum, ama sorun çözülmeyince dert oluyor. Çünkü tek başıma yaşıyorum, paslaşamıyorum. Nedir efendim şudur, evimin can damarı olan mutfağımdaki simit florasan, floransnaytingeyl oldu. 2 haftadır, değiştirecek, yeterince cesaret ve bilgiye sahip olmadığımdan, mumla yemek yapan zoraki bir romantik oldum. Elektrikçi komşum var ama ben döndüğümde, adam dükkanı kapatmış gidiyordu. Rastlayamıyordum bile. Sabahın erkeninde ben giderken o olmuyordu, zaten ben de ucu-ucuna yetişen bir uykusuz çalışan olduğumdan, ona ayırcak sabah vaktim olmuyordu. Hafta sonu da dinlenme görüntülü sosyofobik bir iktidara oy verince sessiz kitlem, o iş yalan oldu. Neyse ki, bugün kendisi ile müşerref olup yaptırdım, susamsız simiti.. Dünyam aydınlandı ama aydınlık herkese avantaj taşıyan bir değişiklik olmuyor. Karanlıkta pis ve üstünkörü yaşan bendenizin gözleri, eski filmlerde araba ile tampon buluşması yaşayan kör ablalar gibi açılıverdi. Amanın bunu yapan insan olamaz, dedim ama bunu söyleyen insan olduğundan, yutkundum; seslendirmeden bu ünlemi..

Hayat devam ediliyor mamafih... Gidenler, üzenler, bırakanlar, yarım kalanların, bıraktıkları devam eden yine hayat oluyor. Budanma sonrası daha da acıkıyor insan, malum.

Belki kızacaksın ama seni özledim. Gülmene hasretim yada ağlamana. Nasıl olsa mendil oluyor ve seni güldürüyordum. Kadınım, bir nefes bile olsa, ihtiyacım var sana. Bazen kendime çıkışıyorum bu konuda. Acaba özlemek de yalnızlığın bir türevi mi, yani insan yalnız kalmasa; habire eğlence içerisinde hareket içerikli bir hayatı olsa hasret denen fiili eylemsizlik ile müşerref olur mu? Daha acı anlatmak ve gerçeğin kökünü karıncalamak maksatlı şekilde söylersek, insanın özleyen organları kahpe bir paradoksa mı uğrak? Cevap bekliyorum?

Hiç yorum yok: