Haftasonu birşeyler yapılmalıydı, hakeza; hayatımın ben istemesem de en büyük kadını; baş verdiğim tarlanın kendisinin doğum günüydü. Aslında meslek olmasa ve o meslek elbette tarih gün vesaire ile olmasa ben doğumgünlerini aklımda tutabilen biri olmadım hiç. Bu sefer fakat aklım başımdaydı ve taa kaç gün öncesinden ayarlamalara gitmiştim. Hakeza, halayı burdan tel ile arayıp, bana bir hediye beğenmesini ve benim ona para yollayacağımı söyledim. O da kolyeyi validenin çok sevdiğini söyleyince, git fiyat al ve bana bildir bıldırcınım dedim. Sağolsun kırmadı, ertesi gün bana fiyat bildirdi, yolladım ve aldı hediyemizi. Her neyse, ertesi gününe de memleket yollarındaydım, aslında pek adetim olmadan, evimdeki misafirlerimi bırakıp gitmek, ancak ve ancak, görev beni çağırıyordu. Tekrarlıyorum; biliyorum, ama hakikaten ben bu tür mecazlığı pırıldayan işlerde, çok çabuk sönen, çok çabuk motivasyon yitiren biri iken bu, söz konusu bıdıbıdı ise gerisi teferruattır manifestocusu olarak yollara kendimi vurmak bir kat daha şaşırtıyordu. O gece memleketteydim. Valideye çok sevdiği, kestane şekerinden almıştım. Valide bu sıcak gelişim ile şaşkındı, nasıl olmasındı ki, ben mecbur kalmadan memleket yollarına düşmüyordum, eziyet olarak görüyordum. İşbu sebep ile bana soruyordu: hayırdır oğlum ne işin var deyi.. Sizi özledim'i servis ettim ama yemeyince, canım sıkıldı yae dedim sıyrıldım.
Ertesi gün, halamın ve benim hediyelerimin tastamam olduğunu bildiğimden pedere baskıya başladım. Babam ise tam benim mayam olduğu için ilk olarak oyunu çiçek alırım ben ile açtı, sonra oğlum param yok ile devam ettirdi, sonrası ise açtığım filmi bahane ederek bundan sonra giderize getirdi lafı ama sonra sen halanla git al, bensiz olmuyor mu ile şeref turunu tamamladı kendileri... Her neyse ben de hem aldıklarını göreyim hem de bıldırcını ayartıp peder adına birşeyler alalım ayağı ile babannemlere vardım. Ayaklandırdım hemen haliyle, bot türü birşey alalım dedik ve arabasız halde kente açıldık; piyade ve pespaye halde. Bir kaç yer dolaşıp, bşr ayakkabıcı bulduk, benim de geçen gece gezmelerim sırasında k.ç üstü oturup çanak çatlatmaya ramak bırakınca benim de bir bot almaya meyillendiğimden, iki kuşu tek taşla vurmaya karar kıldık; ikisi birden tenzilatlı alındı. Ordan tekrardan babannemlere vardık, hem benim hem onun hem de peder adına aldıklarımız, zula olarak orda durmalıydı. Sırf daha ekantrik olun diye de yeni botlarımı giyip eski ayakkabıları kutusuna koyup eve gittim. Sözde anneme onu tek başıma dolaşırken aldığımı söyleyecektim, ki bu bence de inanılmazdı, her nasılsa ona da inandırdım valideyi. O gece canım çok sıkıldı. Yeniden ait olduğum toprağın beni sıktığını fark ettim. Arkadaşım yoktu; aslında olanın işi vardı, bla bla bla. Telefon elimde sevgili ile konuşulan yine ıssız bir gece sokağı ve ben yine içlerinde dolaşıyordum. Sanırsam çaresiz hissettiğim anların çoğu da bundandı: hem çözümsüzlükten şikayet edip, hem de aynı çözümsüzlüğe çıkan yollarda dolaşıp onla karşılaşınca şaşırmak... Her neyse, yalnızlığım ile barışmak için hala zamanım var belki, yada yok debelenip duruyorum yırtamadığım tulumum yada kıramadığım kabuğumun içinde... O gece en son can sıkıntısından halayı alıp gezdirdim o gecenin yumuşak havasında. Viva'ya gidip, birşeyler içtik, sonrası eve bıraktım halamı. Çok iyi anlaşıyorduk biz onla, çok şükür.
Akşamdan konuşmuştuk pazar günü bakın yapacaklardı hediye ve halamın kendi elcağızı ile yaptığı pasta ile. Nitekim o gün yağmur yağıyordu ve bizim evin hırçın çocuğu olan corrolla pederin önerisi ile altıma veriliyordu. Koptum evden, ama valide meraklandı o yağmurlu havada dışarıda ne işim vardı. Aslında süprizler ile de aram iyi değil benim hiç, ama riayet deiyordum bu sefer harfiyen, gizli olmalıydı, gizliydi. Dedim ki, pedere maden suyu alacağım. İnanmazsın ama o buna inandı bir kaç gevelemeden sonra. Atladım arabaya ve iki fıstığı aldım; babannem ve halam hazılanıyorlardı. Yoldayken yeniden baş veren yağmur ile, eve en yakın yerden indirip arabayı park ettim. Sonrası apartmana daldım, ama tabi hediyeler verilmişti, ben de düğün sahibi gibi sonradan geliyordum ortama. Ama halam benimkini henüz vermemiş ve bana uzatmıştı ben de anneme kolyesini taktım. Çok sevindi haliyle, sonrası pasta kesimi ve merasim. Dayım, kuzenim, alt komşular da teşrif edince bir birliktelik oluştu haliyle. Babaannenin unutulan ilaçları bahanei ile yeni ehliyet alan kuzene refakat ettim bir süre ama, öss'nin yeni hali olan ygs'ye hazırlanan ve oldum olası aşık bir bünyeye sahip olan hapamın yanında ehliyeti yoktu. Arabaya bindikten sonra söylüyordu kefere, kenara çek desem da ya tamam abi ya çekiyordu, bir şey diyemedim, ama verilmiş sadakamız varmış, polis denk gelmedi. Babannemin evine varınca aldım anahtarı elinden, sonra ilaçları aldık. Dönüş yolu bendeydi, yoldayken 2 kola al lafı da ütlenilip, gerçekleştirildi. Pasta kesiliyordu, biz ordaydık. İyi ki doğdun hınhın o gecenin espirisiydi. Herkesi yolculadıktan sonra, babanneleri eve bırakmak için hareketlenince, aklıma yeni açılan kipaya gitmek için pederden izin istedim, ama az zaman vardı yetişir miydik, bence evetti. Uzun etmedi peder. Her neyse, babanneyi evine bkrakıp, halayla uzandık o tarafa, da, tıklım tıklım doluydu, arabayı bırakacak yer olmayışı hoşumuza gitmedi, yollarda öldürdük biz de vakti. Halamın kızını kaybedişinden beri, ona bir evlat bazen de küçük arkadaş gibi yaklaşmam hep bundandı, ama seviyordum bu hallerimi ve halamı evine bırakırken yeniden hayır duasını alıyordum.Eve döndüğümde, yemek hazır, beni bekliyorlardı. Yemeği yedikten sonra, annem bana sarıldı ve ağladı. Bu da uzun zamandır hayata attığım en büyük goldü belki..
Tek düze yaşıyorum, önemsizim, önem de vermiyorum, ama bu istisna belki bu gidişatın kanadını kıracaktır diye umuyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder