7 Eylül 2009 Pazartesi

Yağmurlar da başlamış

Yazdan sıyırdı artık hava, kapalı bol buhranlı bir hava var. Hayat ise devam ediyor. Ben ise, yüzlerce ayrıntısızlık içerisinde, nefes alış ve veriş arasındaki temassızlık gibi hayat. Sanırsam amaçsızca savruluyorum. Belki içi yenip bir yana sıpıtılmış, çekirdek kabuğu gibi, bir yağmurun sokağın tenini okşayıp beni alıp götürmesi gibi, sadece salınıyorum ait olmadığım bir deryada. Bu devran nereye kadar götürür beni, bilemiyorum, elim kolum sadece bağlı ve seyre dalmış durumdayım. Amaçsızlık sanırsam, ana neden; ama ben nedende değil çözümdeyim. Birşeyler yapmalı, ki yaparım, avuçlarım terler ama bu deniz yine elimin içinde kalır; ben hayata attığım çizikler ile saydım yıllarımı, bir çiziğe daha hazırsa hayat; ben doyasıya sallarım fırçamı.

Dün teyzemlere iftara davetliydim. İftara 1 saat kala sallana sallana gidebilmek için dışarı çıktım ve damarlarımda dolaşan 'deli kıri' kanın basıncı ile, o niyetli ama dinlenmiş halime deh deyip, tabanvay ile yollara serildim. Yürü babam yürü diye tempo yaparken kendi kendime, zamanın geçişine engel olamadım; beklendiğim sofraya o benden önce vardı. Tam içeri dalıyordum ki, yahu imkanı yok hoca erken okudu yahu diye caz yapıyordum bak, valla inanmazsın... Rahmetli büyük dayımın belki 12 yıldır görmediğim oğlu ile karşılaştık sofrada ve tabi belki 5 yıldır evli olduğu eşiyle de. Güzel oldu, iyi oldu, hayırlı oldu ves'selam. Dönüşte de yürüyerek olunca seferimiz, sahuru sanki yediğim sopalarla yapmışım gibi bütün günü ağrıyla geçirdim. Ama olsun, ben sporun zeki, çevik ve ahmaklısını severim, çikolotası bol olursa ne ala.

Ramazanı da ortaladık ayrıca. 6 gün mecburi izinden sonra oruca da devam ediyorum. Zor olsa bile, kutsal bir duygu için acı çekmeye meyilli tabiatım, biyolojik kısıtları aşırtıyor. Bir kere hiç unutmuyorum, lisedeyken orucu sadece iftarda yediğimle tutmaya niyetlenmiştim. Bir kaç gün devam edebildim belki ama sonunda eşşek gitmedi, sondan bir önceki derste koyduğum kafayı, tenefüsü transit geçip, ertesi derste kaldırmıştım. Nasıl bir yorgunluk ve bitkinlikse, servise zor gitmiş, ordan akşama davetli olduğumuz annanemlere yürürken duvarlara tutunarak yolumu ettiğimi hatırlıyorum. İftarda da, ateşli bir şeyler yapıyordum vücudumun üstünde, devlet hastahanesinde almıştık soluğu. Ben meczup bir dindar olmasam da, feragat müsessesinin fazlalıkla suyunu çıkartırım ve kendimden ne kadar cayarsam o kadar işin rayında olduğuna dair bir hissi kalb-el vukuu vardır, burdan yetkililere bunu bildiririm, il müftüsüne bilhassa.

Hiç yorum yok: