Kaç gündür hasta olan yazarımız, dağıtığı bünyesini yeni yeni toplamaktadır efendim. Ha nasıl mı şöyle ki; pazartesi mesai saatinden de elektriklerin arazi olmasını fırsat bilen biri olarak, sağlık ünitesinde alıp soluğu, fena bünyeyi bir doktora emanet ettim. Benden dışkı örneği istemesi ve karşımdakinin doktorun dişisi olması nedeniyle, tıpta utanma yoktur'dan hafiften yan çizip; olmaz valla prensiplerime aykırı dedim kendilerine. Zaten nasıl koyacam kaba anasını satayım, bildiğin çay tavında akıp gidiyor, bir de dudak payı bırakayım bari diye mi uğraşacaktım... Her neyse şifaen 3 parça ilaç yazıp, almamı tenbihlediler. Aynı zamanda da, kaynamış patates, kola, pirinç lapası falan yememi öğütledi, eyvallahı çekip kaçtım ordan. Her neyse iş çıkışı 3 patatesi kaynatıp, pirinç lapası dışındakileri yiyip, ilaçları da yuvarlayınca, işlem tamamlandı. 2 gündür sağlam bir yazar oldum çok şükür. Doktorun tavsiyesi ile Cumaya kadar bu tarifeye devam edeceğim, oruca haftasonu devam edeceğiz. Aslında ramazana 1 hafta önce başlayıp da, 5 gün mecburi mola almak da farklı bir tecrübe oldu benim için. Kendimi ipinden kurtulmuş azgın boğa gibi hissediyorum, ama azgın bölümü hayat anlamında anlaşılsın rica edeyim. Hakeza niyetliyken, hakikaten hayatın koluna gönüllü bir kelepçe vuruluyor ve insan ister istemez belli kalıplarda ve belli beyin dalgalarında yaşıyor. Algısı zorlanırken, her türlü uyaran ona olması gerekenden farklı tepkileri ilhamlandırırken, keyfinin kolonya gibi uçucu olması da her şeye tuz biber oluyor. Ha dersen ki ,memnun musun, cevabı havettir; ne ibadetin güçlüğünü yadsıyorum ne de tartışmasız olmalılığını. Ben görev adamıyım çoğu zaman, seçimlerimi başkalarına yaptırırken mutluluk duyar, onların mutluluğunda bir aktör olmayı yeylerim tek kişilik ve yönetmeninin benim olduğum mutluklarda olmaktansa. İbadet de öyle biraz, belki biraz dinginlik belki isyan kalıplarını söküp atmak ve bireysel olarak bireyliğin getirdiği sorumluluklarını kendine karşı kullanmak, özgürlüğüne kelepçeyi severek vurmak. Aslında hepsi birer tecrübe ve bu dünyaya kalması gerekmese de, bayağı birşey katıyor insana sabır.
Ama psikolojim aşırı derecede durgun. Sorundan sorun çıkarma gibi bir niyetim yok, bilakis hayatım boyu böyle olsam, pek sorun etmem kendime, ama bilemiyorum fırtına sessizliği gibi şuan her şey. Tek başına yaşamanın en tatsız anılarına sahip olduğum bu sıralarda, yine birşeyler devşirip yazamamak, geçmişten en küçük kırık daldan gönlüne baston yapan beni, bir hayli şaşırtıp endişelendiriyor. Umursamazlık mı demeli yoksa bilinçsiz bir tavır koymak mı, onu bilemedim. Tanıma muhtaç değil aslında halet-i ruhiyem ama kuşkusuz tamamlanmaya muhtaç ve dilerim ki olumlu şeylerle tamamlarım onu.
Sağlık güzel şey ama, ben bugün bunu anladım. Şükretmek için kaybetmek ve tabi sonunda tekrardan bulmak da gerekmiyor, ama şükür bir yokluk gibi, zenginliğin bir nimet arsızı olduğu yerde. Ve bu ders kaçıncı ve kaçıncı kez yaz okulundan alıyorum bu dersi, kimbilir....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder