17 Eylül 2009 Perşembe

Mission Accomplished

Dün geceki son yazım sonrası, sorumlu bir gazetecilik örneği sergiler gibi, söz verdiklerimi yapmaya giriştim ve saat 2 idi. Bulaşık dağını birbir erittim. Ama banyo ile ütü arasında seçim yapmalıydım ki, malumunuz ütü daha uzun ve meşakatli bir süreç. Seçimi en yakın ve kolay yolunda kullandım; banyo yapıp yattım. Banyo sonrası kurumak maksatlı ve üzerimdeki nemi, havayla dengeleyebilmek için televizyonu açtım ve ilgilenmediğim haberlerde; bir cani; küçük zengin p.çinin yakalandığını gördüm. Çok ilgilenmiyorum ama ölüm kuvvetli birşey, hayattan almak, tanrısal bir kudreti gerektirmeli; ama herşeyin sonunda, medyanın yarattığı bu küçük canavarları yine medyanın linç etmesi komik geldi. Can kaybına elbette üzüldüm de, sanırsam bu çocukların ikisi de suçsuz, sadece birer direksiyonlar ve belleri kıvrılabiliyor çok kolay; sadece. Her neyse, uykuya dalmışım, dalmasına da, uykuyu yine 8.30 kadar getiren süreci hatırlamıyordum.

Sabah yine işe giderken aynı teraneler ile hazırlanıp, çaysız kahvaltısız, kuru bir bulut gibi yağmamaya gider gibydim. Oysa bugün farklı bir gündü, ben araba kullanacaktım; bir iş için Mudanya'ya gidilecekti. Saat 11.30 gibi yola çıktık. Mudanya'ya 10 kala girmiştik 12ye de; gidip işimizi görmemiz gereken devlet dairesi kapanmıştı maalesef. Biz de bizi bekleyen bir müşteri ile Mudanya'nın Trilye çıkışındaki Yıldız Tepe'sine gittik, oturduk(bkz.resimdeki sanatçı). Talihin kötü bir oyunu olmalıydı ki bu, biz ramazana yakalanmıştık veya işteydik; çünkü orada bir balık yenmeliydi... orası zaten çok meşhur bir yermiş ve ben maalesef araba özürlü olduğum için, oraya sadece turist olarak gidebilirm; vay canım(örnek:yazar içlenmesi). B,ir gün mutlaka buraya farklı bir statüde ve gerçekten vakit geçirmenin hazzı için geleceğim, diye söz verdim o tepeye; lakin gün gelir ve bana o zaman yine bu hasretle andığım hazzı verir mi, şüpheliyim. Ne aşklar vardı da, ben ile birlikte değil diye kıymetliydiler gözümde, şimdi hiçbirinin esamesi okunmuyor keşkelerimde, hüzün topografyamda, hey gidi hey... Derin mevzulara dalmadan, doğru zamanın o an olduğunu ama benim için değil sadece o tepe için diye düşünüyorum. Benim zamanım yoktu çünkü, tepe her zaman orada.

İşimizi bitirip geldikten sonra yine o trafikte başka bir göreve daha gittim, ama ne ben söyleyeyim ne de tarih yazsın, denizin olduğu her tecrübe benim için tarihin direkleridir; o çadırı ayakta tutar. Laci'lerin ve köpüren dalgaların en bet halleri bile bana karaların nimetlerinden daha mübah; daha yaşanır geliyor. Tez zamanda ıssız bir adada kalıp, bıkmak lazım; ben onu anladım an itibari ile.

Şimdiye dönersek; ne mi yapıyorum-sadece yazmak. Şu anı biraz daha iğnelemeye çalışıp tarihe, hızının akışını yavaşlatmak; yada plağın eksenin tersine dönüp bozuk ses de çıkarsa; aykırı kalabilmek, sonucunda; yerinde saymak. Zamana çok takıyorum bu aralar, aslında onla 28 yıldır iyi geçiniyordum sanırırım ama mutlaka aramız bozulacak. Söz gelimi, Yıldız Tepe'deyken o anın hiç bitmemesini istemiş, hatta bir arabam olup da her daim oraya gidebilme özgürlüğüne kavuşabilmeyi diledim ama saate baktım daha saatler var yılların ederinde. Bugünün tadı damağımda kalmışken, yarından gelen enfes kokular iyice bitirdi beni ve bitirecektir. Dilerim, yine geçmişte olduğu gibi geçmişe sarılmam, bu sadece vakit kaybı olur ve oldu; çünkü.


Hiç yorum yok: