Yağmur bayadır var ve hayat sisli bir dağ zirvesi benim için, belki tuttuğum oruçtan, belki de yaşadığımı sandığım boşluktan ötürü, hiçbir şey ile yetinip, bunu sorun etmiyorum kendime yada ediyorum da kendime söylemiyorum; hakikaten çözümsüz'üm. Neden mi, günüm sabah, akan burun ve bol balgamlı bir boğaz ile uyanmakla başlıyor. Kahvaltı mefhumu geçici süreyle devre dışı olduğundan, yüz yıkayıp, 5 dakikalık uyanma merasiminin ayılma bölümüne denk gelen tv'ye atılan anlamsız bakışlar var sonra. Derken, takımları çekme süreci başlıyor bir kravat bulmak sorun, hakeza gerisi her gün aynı. Derken işe gidiyorum, aynı yol ile ve günün nerdeyse 2 saati ayılmaya uğraşan ve iç dünyasına dönük uyuşturucu taciri gözlerle bakan bir kurbağa olarak geçiriyorum; prenses bazen o saatlerde geliyor olmalı ki, ben kendimi o zamanlara kadar toparlanamıyorum. İki günde bir selpak aldığım ama satıcıdan aldığım paketi bitiriveriyorum o zaman içerisinde; akan burun ve tahriş olmuş burun ağzı ile muhtemelen kızarık halde ekrana kilitli bir ulaşılmazım. Herneyse, derken öğle arası geliyor ve biz, iş yerinden bir abi ile dışarı gezmeye çıkıyoruz. Kardeşim olduğumuz yerde, en hafif tabiri ile Bursa'nın piyasa mekanı ve ne kadar hatun var ise orda bitiyor; o saatlerde, ve orada. Gözlerimi konuştuğumuz muhabbet içerisinde tutmaya çalışıp 1 saatlik yürüyüş sonrası işyerine varıyor rota, tekrardan. Bu seferki gelişim, haliyle ayılmış ve burun akıntısından bağımsız oluyor. Ayılmışım üstelik, bu üst seviye halim, saat 16ya kadar sürüyor ve sonra açlık ve vergisi esneme nöbetleri başlıyor. Hele işler boşa almışsa, otobüs şöförleri gibi gözler açık peter pan'a yarenlik de ettiğim olduydu, geldik diye uyandırdılar bi'kere. Akşam 18den sonra çıkıyorum eve gidiyorum, yemek hazırla ve iftar saatine kadar falan filan derken, bir çorba ile geçiştiriyorum ilk turu. Yarım saat sonra başlıyorum yemeye, ama ne ise ne, bu sefer uyku saati taa 2lere kadar gidiyor en erken. Uykuya dalmak sorun oluyor o saatte üstelik, ama rüya aleminde takılmak günün belki de en keyifli saatlerini terli bir yastık ile terk ediyorum saat 8.20 olmuş.
Bir gün böyle bitiyor. Hayatın eni boyu bu, ama bana yetiyor gibi, asıl beni o korkutuyor.
Ek Not: Zibilyon tane hikayeyi anlattığım, yazının geri kalan kısmını elim bir internet kazası sonucu kaybettim. Buna sebep olan Türk Telekom'a organ bağışında bulunacağımı, seve seve de olacağını ayrıyeten bildirir, kafamın bütün haline onda bir süreliğine kalabileceğini söylemekten halay bile çekebilirim. Kahrolsun yasakçı zihniyetiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder