hani ellerimiz ellerimizle yapışık ikizdi o akşam. son akşamdı, unutmaya çalıştığımız; gidecektin, bir yaz boyu beni koyacaktın; yalnız. o ev, o sokaklar, o mahalle gırtlağıma usul usul, her gün biraz daha basarak çekiştirecekti canımı. acı verecekti, biliyorum. o kent güzeldi, ama sensiz hiç sevmemiştim ben orayı. sensizliği acı verirdi kuşkusuz, korkuyordum, işte bu tecrübeden. daha sıkı; daha candan sıkıyordum, ama ellerin gidişin soğuğunu kapmış gibiydi adeta, ellerim yetersizdi adeta.
en acısı da gitme demek sadece zorlaştırırdı, mecburdun. mecburiyet bulaşıcı bir hastalıktı adeta, ben de çok hastalanmıştım. ağlarsa susturulacak yaşta da değildik artık, göz yaşları değerliydi, yoluna kurban vermek işten değildi elbet. tezahürü acı oluyordu ağlayacak olup da cimri olmak, üzülüp de üzülmememiş görünmek mukadderattı. ağlayan bir erkek olmuştum, olurum hala da sık sık, ama diyorum ya, sadece zorlaştırırdı. 71. sokak boyu yürüyorduk. internet cafenin önü sıra yürüyünce, karşımıza bir cümbüş çıkmıştı; sokak düğünü vardı. bizle üzülmeselerdi insanlar diyip, onlarla sevinmek gibi, kaçmak gibi o mateme çalmış halimden, aralarına dalıp oynamak istedim o an. sanki ben oynasam, herkes ve sen mutlu olacaktık, oynaya oynaya giderken, acıtmayacaktı gidişin. yapamadım o an, ağlıyordun. yine boynuma sardım gözlerini, yine bastırdım göz kaynaklarını akmasın diye ve onlar yine yanaklarımın altından kaynadılar.
ayrıldı eller ve gözlerim ardından dönüp bakamadı. 3 arakadaş geçen yıl tuttuğumuz evden, ayrılık kararıyla çıkıyorduk, onlar yollarınaydı ben yoluma bu sefer. yalnızdım yani, bırakıp gitmesen de, sana kalmadan çoktan kendime bırakılmıştım. zor yazdı, gelişini sütliman deniz gibi bekledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder