29 Ağustos 2009 Cumartesi

Önyargı

Tanım: Hayatta hep aşmaya çalıştığım ama aşamadığım şey.

Kimbilir ne kadar boş gözüküyorumdur dışarıdan. Bol gülüşlü, bol kıvrak ve sığ bir insan. Belki de haklılardır, sorun bu değil aslında. Benim de içinde olduğum ben ve diğerleri ayrımının komutanı olan ordular. Aslında ben şöyleyim derken, kırlımadan kırmaya hallenmek, kınadıklarını bir ezber gibi 3. tekil şahıslara uzanan bir zincir halinde yapmak. Oysa ne ince değil mi karşındaki, o an pozunu çektiğin ve ömrü billah bir daha değiştiremeyeceği karşındakinin kafandaki kişiliği. Bilmeyerek giydiği hükümler, başlamadan biten yüzlerce hikaye ve belki hayatının insanlarını yitiriş, payıma kalan da.

Tatildeyken, babamla sahilde güneşlenirken canımız sıkılmıştı. Derken, sahip olduğumuz bu sessizlik sürecinde, ikimizin de dikkatini yan taraftaki grubun küçük çocuğu çekti. Habire ağlama ve bağırarak sesler çıkartarak istediğini yaptırmaya çalışan, yalnız ama şımarık bir çocuk halindeki bir çocuktu bizim perspektiften. Birbirimizden bağımsız, kınamış olmalıyız ki, sonunda birbirimize bakıp gülüştük babamla. Ben de gayr-ı ihtiyari bunda da ses var görüntü yok dedim gülerek. Tekrar gülüştük babamla. Sonra alaycı ve takılma amaçlı laflarımız annesinin kulağına gitmiş olmalı ki, annesi X duymuyor ondan öyle, çıkardığı sesleri manasız ve yüksek dedi. O an kafamdan aşağı süzülen kıpkızıl bir pişmanlık ve utanç sıvısı ile, dünya üzerinden silinmek istedim. Öyle ya, ben sığdım; her çocuk sapasağlamdı sadece şımarıklık imalatıydı ağlamaları yada heyecanlı çığlıkları... Ne kadar kalkıp çocukla oynamaya çalışsam, kırdığım ve bunun farkında olmayan sessiz dünyası olan kardeşimin gönlünü alma girişiminde bulunsam da, hatırladığımda en acı en kötü bir anı olarak taşıyacaktım bu yükü artık.

Hiç yorum yok: