"Sadece samimi hayatlar, gülünmeyi de ağlanmayı da hak eder... "
Kana kana ağlamak var içimde ama hüzün tacirliği değil kastım. Her neye umut bağlasan, çekip gitmiyor mu, işte bu insanı umut bağlamayı, sıkı sıkı sarılmayı bir daha hiç mi hiç anmamaya itiyor. Tamam hayatta herşey istediğimiz gibi olmasın kardeşim de, bir şeyi çok isteyip de olmayan ne varsa hepsine bir bir lanet olsun. Son yudumun da boğaza dizilen, en güzel yemek olsa, neye yarar, be blog...
Şimdi doya doya üzülmeli hem de hiç konuşmadan ve sakin. Çünkü barışmak lazım, paranın yazı ve turasıyla, olmadı; dik geldi işte...
Sükut-u hayal diyorlar ya, işte aynen ondan. Bunca lafı edip de, elinde yine aynı sakıncalı üzüntü ile kalakalmak da, kader deyip gargara edilesi bir söz olacak son tahlilde.
Ey arzulanan son... Ben umut ettim, ben köşe köşe peşinsıra koşturdum bilmeden çıkışını o sokakların, ben sadece bir umutun; bir duyar gibi olduğum sesin peşindeydim ve hala öyleyim. Sen o sesin sahibi olursan sensin aradığım, ama değilsen sadece üzülürüm. Ellerim yanmış ne yazar, ben yine aynı fısıldayarak sevgisini söyleyen, yine aynı haşarı, yine aynı romantik devrimciyim. Söyle, seni aramak mı yanlış, yoksa aranılan olamamak mı?...Şimdi televizyonun sesi kısık, sen çıkarsın diye bekliyorum ve heyhat; ben yine makus talihle seni bekliyorum. Bu sokakta da yoksun öte yandan, şimdi bu kimsesiz sokakları da evlat edinirim, bu da benim yırtık eldivenlerimin kar sızısı olur anlık, ben yine aynı sesin peşindeyim.
Susarsa o ses kulağımdakini muhafazayla koştururum ardından, yok onu da yitirirsem bir türkü tuttururum ve sustururum; yalnızlığın aramaya inan her insanla alay eden şarkılarını. Sesim, pus olur gözlüklerime, bir sen daha çizerim camına, yoksa ne ağlamak, ne bir yaş; yokluğun gözüme kaçan bir çöp parçası... Bir türkü daha şimdi daha sesli ve daha coşkun, ama hıçkırmadan, o buğu'yu hiç kırmadan.
Ben koşmuşum ve yorulmamışım, hala da teri üzerimde: Onla avunurum be yalnızlık, senin bana çok gördüğün o sesin sahibinin teri yerine, o kalsın üstümde... Bu soğuk geceleri yine elimi yıkarken, aynada yaşanmış sahte sevişmenin yüzüme sürdüğü gülücük yerine, kaygı ve kaybediş ile selamlarım, ne çıkar bir gece daha böyle olsa, ne çıkar yalana ve sahteliğe biraz daha bulansam, hakeza ne bir vefa aradığım, ne de kadirşinaslık, sadece ve sadece aramak; melankolik alaycılığı ile kimsesizliğin...
Bak yine yoksulum. Kaybedecek bir şeyim yok ya, daha da zenginim eskiye göre. Cebim sadece üşümelerden sığıntı, sadece, sen diye kasıklarıma gizlerim ellerimi; ne çıkar bir gece daha olsa yalan hanedanlığım.
Sözümü de tutuyorum hem, hem parmağım kanıyor, hem de iğneyi diğer parmağıma batırdım. Emmiyorum üstelik bu sefer; karanlık kızıllaşsın kastım, yokluğuna yakışır kızıllığı bu emekli materyalist inanan'ın...
"Sen bencilliğime attığım bir tokattın, şimdi o tokatla yalnız kaldım kıpkızıl."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder