Dün yorgun da değildim ama özel bir neden dışında, hiç yazasım olmadı desem yalan olmaz. İçimde sadece efkar vardı, hem sevdiklerinin yanında olmaması hem de arayınca bir telefonu açabilmeye bile yüzü yada isteği olmamasından'dı. Neyse, çok bulandırmayayım, ne yazsam sadece sitem sadece acı olacaktı. Ne öfkeyle ne de üzüntüyle birşeyler yazmak ne kadar sağlıklı olur, şüpheliyim ve hayırlı oldu belki.
Önyargılar insanların insanları boğsun diye büyüttüğü zehirli sarmaşıklar adeta. Bir kere dinlemeden, açıp teli sormadan, ne kendi kendine kızmalı ne de üzülmeli. Sükunet çoğu zaman insana ilaç oluyor çünkü öfke baldan tatlı.
Dün ne yaptığıma geçelim. Aslında çok birşey yapmadım ama toparlamak için iyi bir vakitti. Saat 12.00'de uyanıp, kahvaltı sonrası İzmir'den aldığım çizgili gömleği ütüledim ve sandığın bulunduğu takriben 500 metre uzaktaki ilkokula gittim. Yalnız başıma kullandığım ilk oydu ve heyecanlıydım. Düşünsene, insan memleketin sorumluluğuna giriyor bir omzuyla, bir yandan da bu herşeyin sanallığı ile kendi kurduğu çemberin dışına atıveriyor kendini. Siyaset acı tecrübelerle örülü bir diken tarlası adeta. Halkın herşeyi imaj olarak algılaması ve bu yaratılan imajlara tapması ile seçmek fiili gidiyor adeta bir zorundalık halini alıyor, kayıtsız kalamıyor insan. Her neyse, gittim sıra beklemeye ve nerdeyse yarım saat sadece oturdum bu yaşlıların bol olduğu ortamda. Kendi başımaydım ya ve herkes yabancı; bu sıkıntımı katlamıştı. Her nasılsa bana bir zarf ile gençten bir çocuk; sıra sende abi diyerek paravanı gösterdi. Elimde ise seçmen kağıdım yoktu sıramı kendim söyledim ve sıkıntıyı çözdüm. İçeri geçip, ikametgah vermek dışında, ne işime yarayacaklarına şüphe duyduğum muhtar ve azalarını seçtim. Tanımıyordum; isminde barış geçiyor olanı seçtim, o bakımdan. Sonra ilçenin ve ilin belediye başkanını seçtim. Ha merak yaratmasın; Chp'ye verdim oyumu, her ne kadar ateşli bir savunucusu olmasam ve ona kendimi çok da yakın hissetmesem de, cumhuriyet kazanımların bir hayli kısmını borçlu olduğumuz parti olduğundandı bu seçimim. Evet devrimciydim ama aktivist değildim ayrıca da o kadar fazla tartmazdım partileri. Oy vermeyeceğim partiler dışındakilere veriyorum sanırsam sadece. Irkçılık, din ayrımı ve tabi sahtekarlık pazarlamayan bir parti, diğerlerinden pek farklı olmadığından, benim için pek sorun yaratmaz. Her neyse, kaçar gibi uzaklaştım okuldan ve dışarıdaki baharın geldim diye adeta çağırdığı sokaklara attım kendimi. Bir amacım yoktu, amaç edinmeliydim. Yalnızdım üstelik, kendimi havuza attım. Yanlış anlaşılmasın, havuza gidip ne zaman girilir ne zaman gelinir ve abonmanlığın günahı kaç kayme'dir, öğrenmekti amacım. Ama danışmanın benden pek farkı olmadığını görünce, telefon numarası alıp ayrıldım. Darmstadth caddesinden kent meydanına yürüdüm. Ordaki çarşıya girdim ve şu avea nanesinin sınırsız tarifesi için ordaki bayiye daldım. Ön kayıt için başvurumu yapıp, gezinmeye başladım çarşıda. Bilgisayar ve araçlarını satan birkaç mağazanın içinde ne kadar pahalılandıklarını ve bunun dolar kurundaki acayip artıştan kaynaklandığına verip, sessizce ortamı terk ettim. Tamam, param vardı ama dışarı atacak kadar yoktu. Ordan çıkıp Fomara'ya yürüdüm, ama uzun zamandır böyle bir hava yoktu ve ben güneşi çok özlediğimi fark ettim. Bir ayrıntı gereksiz gibi gözükse de, uzun zamandır ilk defa bir büfeden küçük su almıştım, hava sıcaktı ves'selam... Ordan pazara dalıp bi kaç sebze ve meyve torbasını evlat edinip, Irgandi köprüsünde aldım soluğu. Akan dereden bozma nehre bir kaç dakikalık sevgi dolu bakış sonrası, eve gelip yemek felan yaptım ve seçim sonuçlarına daldım, gittim... Sadece açıklamalar gülmek bile yetti gitti, tek tesellim İzmir'in solla direnmesi ve ülkem için kurtarılmış bölge olması idi.
İzmir'de doğmamıştım ve belki kasıtlı belki bambaşka nedenle sanayinin pek cılız olduğu bu kenti bir kere daha sevdim. Orası en batı uçtu ama en güneşli yerdi. Gavur'du ama biz Türk yada müslümansak o hep gavur kalmalıydı. Seviyordum ben o kenti... Bursa'ya savrulmuş küçük bir İzmir'i içimde taşıyordum adeta, ama Bursa'yı da seviyordum. Sanırsam farklı ne varsa, hayatı yaşanır kılıyor. Bursa veya Balıkesir veya Ankara veya Çorum veya İstanbul; hatta ve hatta İzmir'den ibaret bir hayatım olsa, bundan daha mat olurdu... Dün gece de, bu gün de, hala aynı marş var ağzımda, gururla, direnmekle, yenilmemekle:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder