28 Mart 2009 Cumartesi

Medcezir bekleyişi

Bugün sadece yaptığım en iyi iş olan evde oturmayı yeniden tekrarladım ama daha bi acılıydı. Nedeni ise dışarıda gümbür gümbür bahar ayakları ile adım adım tempolu bana gel diyordu, fakat ben dışarı çıkamadım. Sosyopatlığımdan değil, alışıldığı üzere, bu sefer evde tadilat vardı. Üst katın sularını ödediğimi farkettiğim geçen haftadan bu yana, ilk olarak suları ayırdık; bugünde kedi şeeyii eee patisi, kalınlığında akan suları hallettik. Ev eski olduğu için, duvara gömülü eski boruların tamiratı zaman ve mekan alacağından bir tane ek boru ile mutfağa ulaştırdık suyu. Takriben 6 saat sürdü, 3 duvar delindi, yaklaşık 10 metre plastik boru kelepçeleri ile duvara döşendi ve tabi bol muhabbet edildi. Asıl anlatmak istediğim de muhabbet:

Şimdi, sanki dün sol'dan bahsettiğimi bilir gibi, 89 göçmeni bir ustamız olan abimizin evime teşrifi, pişti oldu resmen. Çünkü abimiz, hayatının 30-35 yılını verdiği Bulgaristanın sosyalist hallerinde doğup okumuş ekmeğini kazanmış ve neden sonra kendi deyimiyle bizim olan kırmızı bayrağın hasretiyle yanan bağrını, ülkemizde söndürmüş biriydi. Muhacir biri olduğundan hareketle ben sordum. Aslına bakarsan blog, babamdan şuanki Rus eskisi sovyet kalıntısı kapitalist cumhuriyetlerin kötü durumunu duyacağımı sanıyordum. Ama içimde bir umut vardı ve o haklı çıktı. Abimiz bir Türk'tü ama enternasyonalist olmasına engel değildi bu durum ve sosyalizmi; onun herkese sağladığı iş, aş, eğitim ve eşitliği özlüyordu. Ben de biraz sıkıştırdım haliyle, acaba adam kayırması oluyor muydu yada insanlar tatmin olabiliyorlar mıydı; sözüm ona, sosyalizmin insanlara sağlayamadığı daha fazla ve iyisini isteme isteklerini tatmin imkanı, acaba doğru muydu... Abimiz bunu başta kabul etmedi, çünkü herkese iş vardı, aş vardı, eğitim vardı ve sağlık ücretsizdi. Hem sosyal hayata zamanın kalması ona çok tatminkar bir durum gibi görünüyordu. Hele ki, gelir adaletsizliğinin olmaması şu an ülkesinde onu en rahatsız eden durumdu çünkü onun deyimiyle bir işçi 200 TL alıyorsa müdürü en çok 300 Tl alıyordu, uçurum yoktu. Peki devlet mi görev veriyordu ve insanlar yaptıkları işlerden hoşnut olmazlarsa ne yapıyorlardı diye sordum, abimiz, onun da zor bir süreç olmadığını ancak 2 ay süreyle aynı işyerinde çalışmak zorunda olduğunu söyledi. Ona göre bu sistem çok güzeldi ve bana da cazip geliyordu. Ama hizmet sektörünün devlet eliyle yapılması biraz garip kaçıyordu, mesela abimiz iş bitimi gidip devletin meyhanesinde ucuz votkaları yudumlarken(ki benim aklıma 1984 filminden sahneler geldi-uktecan) ona hizmet eden garson devlet görevlisiydi ve ne kadar hizmet ederse etsin aynı parayı alıyordu... Bana da saçma geldi, bu devlet için değil, insana hizmet için iş yapılan bir sektördü ve devletin görevlendirmesi garipti. Peki nasıl olmalıydı, iskandinav deneyimleri felan karıştırmadan, abimize ırk ayrımı olup olmadığını sordum, acaba bulgarlar türk azınlığa nasıl davranıyorlardı-ona göre bir sorun yoktu. Sadece zorla asimile edilmeye çalışmışlardı, isimle değiştirilmeye çalışmışlardı-onlar müslüman bulgarlardı ve bu da elbette ssosyalizm yada insanlık adına utançtı. Hoş biz de çok kapitalisttik ama türkçe isim verilemiyordu yakın zamana kadar ülkemizde, tabi bunu çok açmadan atladım milliyetçiliğe... Türkler acaba birlikte mi takılıyorlardı o sıralar yoksa grift bir enternasyonalizm mi vardı, ne vardı da o kadar insan bu ülkeye göçmüştü, diye üsteledim. O da bana bir örnekle açıkladı, o kırmızı bayrak(ay yıldızlı olanı) vardı ya, o onu çekmişti... Gözlerim puslandı biraz, ama keşke bizde de olsa böyle birşeyler diye geçirdik sessizce. Aslına bakarsan blog, sorun birşeyleri yapmak değil bir bakıma, onu devam ettirmek. Şuanki durumundan da bahsettik o ülkelerin, tek kelimeyle rezaletti. Babamdan duymuştum, Türkmen kadınları aylık olarak para alıp dost oluyorlardı oraya giden işçilerimize, galiba oralarda hizmet sektörü bu sefer gerçekten özel teşebbüse geçmişti, ama nasıl'dı-tek kelimeyle utanç'tı... Şunu da ekleyip bitirelim konuyu, son olarak neden yıkıldığını sordum bu örnek sistemin; o da cevaben, Amerika'nın yıktığını söyledi. Haklılık payı vardı kuşkusuz, ama bu biraz basite almaktı, hakeza sürekli çatışıp askeri yatırımlara yapılan harcamalar, bir zaman sonra insanların sisteme olan bağlılıklarını rayından sıyırmıştı bence. En iyi nükleer silahlara sahip olabiliridniz, ama tatmini olmayan dahasını isteyen bir halkı kendinden koruyamazdınız. Korku imparatorluğuna çevirip, herkesin ardına bir kgb ajanı takıp, ülkenizi iyi yönettiğinizi sanmak başlı başına bir hatadır. Şimdiki halleri felfecir olmuş, eğitimli ve aç bir halk olarak o yanlışlara kurban olmuş insanlardı artık onlar... Neyse, işin naifliği ve güzel yönleri hele ki insanları çalışan değil yaşayan birer varlık olarak alan bir sistem olduğu için keşke demeden edemiyor insan...

Derken iş bitti ve ben evi süpürdüm. Zaten akşam olmuştu ve ben gece 5 yapıp saat 9da kalkmış bir ters bağlanmış vampir olarak dışarı çıkmaya erindim. Hoş kimse yoktu çıkacağım, kendimle de iyi geçinemem diye korkuyorum, ama kaçış için başkalarını kullanmamak lazım bu da benim yalnışım. Yalnızlık insanı illaki bulur, buldu ve bulacak.

Hiç yorum yok: